Ne rektörmüş ve ne atamaymış be…

12 Eylül rejimi Türkiyenin Yükseköğretim sisteminde önemli bir değişiklik yaptı. Üniversitelerin devlete rağmen devlet konumundaki durumuna neşter vurdu ve yüksek öğretimdeki 1933 Yüksek Öğretim reformu ile Alman Yahudileri tarafından kurulup ondan sonra da verimsiz solun ekmek kapısı haline gelen yapıyı yıktı.

12 Eylülcülerin belki de tek faydalı reformu idi. Kan dökülmesinin sona erdirilmesini reform saymıyoruz elbette…

Kurulan yeni sisteme kısaca YÖK denildi ve başına da en azından Türk Milliyetçilerine düşman gözüyle bakmayan müspet bir adam getirildi. Kerkük Türkmenlerinden olan İhsan Doğramacı…

İcraatları açıkçası beni hiç rahatsız etmedi.

Özerk(!) üniversitelerde sırf Rektörler tarafından polisin girmesine izin verilmediği için komünistlerin şehit ettiği ülkücüler vardır.

Bilimin baskı altında olmaması, özgür olması, bilimsel kurumların özerk olması gibi iddialar Türkiye şartlarında artık masaldan ibaretti. Bu anlayış Osmanlının imparatorluk dönemine girmesinden sonra artık çoktan tedavülden kalkmıştı.

Üniversitelerimiz birer solcu derebeylik haline gelmişti. Buna “komün” de diyebilirsiniz.

Üniversitelerin bu özerk halinin Türkiye’yi hangi teknolojik ve ekonomik seviyeye getirdiği ortadadır.

Osmanlının gerileme devrindeki “beşik ulemalığı “ sistemi , “ideolojik ulemalığı” şekline dönüşerek devam ediyordu.

BU gün üniversitelerimizde akademisyen olarak yer alan ve bu YÖK’ün açtığı kapıdan giren bir takım zevatın ekmeği kesilen sol ideoloji mensupları gibi “İstemezük” diye bağırmalarını anlamakta zorluk çekiyorum.

Bu gün Üniversitelerimizde akademik unvanlara sahip birçok arkadaşımızın “Dr. Titrinden öteye gönderilmemiş olan Sayın Bahçeli tarafından yolunun açıldığını ben çok iyi biliyorum.

Uzun yıllardan beri rektörler Cumhurbaşkanlarının iradeleri ile atanıyor.

Ahmet Necet Sezer de bu şekilde atamıştır.

1 Üniversitesinden 1 tek oy alan, 4 oy alan adayın bile atandığına şahit olduk.

Yahu etmeyin falan denildi, ama ettiler.

Boğaziçi Üniversitesine atanan Metin Bulu da böyle atanmıştır. Anayasanın Cumhurbaşkanına verdiği yetki Cumhurbaşkanı tarafından kullanılmıştır.

Ortalık ayağa kalmıştır.

Niçin acaba?

Metin Bulu’nun atamasının yapıldığı gün büyük bir kalabalığın Üniversite önüne toplanmış olması oldukça dikkate değer bir olaydır.

Salgın sebebiyle Üniversite kapalıdır ama binlerce öğrenci üniversite önüne anında toplanı vermiştir. Sanki öğrenciler sınıflardan laboratuvarlardan amfilerden dışarıya çıkıvermişler gibi…

Pankartlar da hazır…

ABD’den de “endişe” mesajları!

ABD’nin muhalefeti iktidara getirme mesajları…

Metin Bulu’nun akademik kariyerine baktığımızda bu makama layık bir geçmişe sahip olduğunu anlamak zor değildir.

Atanması da hukukla uygundur.

Türkiye’de hukukun işlemediğini yana yakıla anlatan muhalefetin işlemesini arzu ettiği nasıl bir hukuk acaba?

Türkiye’de bu ve buna benzer olayların olacağını bekleyelim.

Olan ve olacak olan bu tür olayların düğmesi Biden’in “ Türkiye’de muhalefetin iktidara gelmesini sağlama “ taahhüdüdür.

Muhalefet…

Hukuk…

Demokrasi…

Bağımsız Türkiye…

Birbirine çok yakın görünmüyor.

METİN BULU KEL’İN TAKKESİNİN DÜŞMESİNE SEBEP OLDU.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.